Konya Çevre Yolu, 8 Bin Yıllık Ekmek ve Zamlarla Dolmuş Bir Gelecek…

Memlekette gündem dediğin bitmeyen bir dizi bölümü gibi: Her gün bir entrika, her gün bir aksiyon. Bir bakıyorsun, Konya’da 8 bin yıllık ekmek pişiriliyor. Harika haber! Ama 8 liralık ekmek fiyatına gelen zamları sindirebilene Nobel Ödülü vermek gerek. Sonra bir haber daha: Çevre yolu açılıyor. Ama çevresi aç vatandaş dolu. “Medeniyetin yolu hizmetten geçer” diyoruz da, hizmet dediğin önce sofrada başlar. Karnı doymayan millet, asfaltı ne yapsın?

Konya’yı bir kenara koyup memleketin geri kalanına bakalım. Geçenlerde elektriğe zam geldi, doğal gaza zam geldi, ama halk hâlâ “sabırla” şarj oluyor. Enerji bakanı açıklama yapıyor: “Bu zamlar halkın lehine.” Yahu, elektrik faturasında lehimize olan tek şey ampul sembolü, onu da faturaya koymuşlar! Halk bu faturaları öderken lehini değil, belini doğrultamıyor.

Peki ya gençlik? Geçenlerde bir üniversite öğrencisiyle konuşuyorum. “Abi, yurtta bile yer yok” diyor. Yurt yok, burs yok, ama “gelecek sizin” diye bol bol afiş var. Gelecek onların da, cebimizdeki son kuruş da onların! Gençlik dediğin hayal kurar. Ama burada gençler, sabah akşam KYK borçlarını mı nasıl ödeyeceklerini düşünüyor. Avrupa’daki gençler kütüphanede tez yazıyor; bizimkiler sokakta tezgahta çorap satıyor. Hangi geleceği konuşuyoruz Allah aşkına?

Bir de şu müsilaj gibi yayılan “lüks yaşama” merakı var. Lüks diyoruz da, milletin kredi kartı limitleri lüksü kaldıramıyor. Bakın, memlekette kahve zincirlerinde kahve içmek “sosyalleşmek” oldu, ama o kahveye verdiğiniz parayla dört kişilik bir aileye kahvaltı hazırlarsınız. Tabii, o kahvaltıya peynir koyabilirseniz… Peynir fiyatlarına bakınca aklıma Konya’nın 8 bin yıllık ekmeği geliyor: O ekmeği bugün üretmeye kalksak, fiyatını ancak Elon Musk öder.

Dış politikaya dönelim biraz. Gazze’de ateşkes görüşmeleri yapıyoruz, ne güzel. Ama sormazlar mı: Kendi ülkemizdeki sessiz savaşları ne yapacağız? Market kasasında kuyrukta bekleyen millet, etiketlere bakınca moral savaşı veriyor. Bir kilo kıyma, bir işçinin günlük yevmiyesine denk. Bu nasıl sürdürülebilir? Dünya barışını sağlamak önemli tabii, ama kendi vatandaşının huzurunu sağlamak da diplomasi değil midir? Millet artık alışverişte “temel hak ve hürriyetleri” olan ekmek, süt ve yağı alabilmek için savaşıyor.

Ve gelelim meşhur projelere… Stadyumlar, devasa köprüler, muhteşem havaalanları yapıyoruz. Her biri büyük eserler, eyvallah. Ama millet bu eserleri görmek için bile köyünden çıkamıyor. Anadolu’nun dört bir yanındaki köylerde yollar hâlâ delik deşik. İnsanlar şehre inip doktora gidebilmek için köprü değil, traktör lastiği arıyor. Modern Türkiye dediğimiz bu mu? Vatandaşın cebindeki delikten önce yolları mı dolduracağız?

Şimdi, bütün bunları niye yazıyorum? Çünkü Türkiye’nin bir potansiyeli var, hem de devasa bir potansiyel. Ama biz bu potansiyeli yanlış yerlerde harcıyoruz. Bir yanda tarihten gelen ekmeği pişiriyoruz, diğer yanda bugünkü ekmeği bulamıyoruz. Bir yanda çevre yolları yapıyoruz, diğer yanda halkın yaşamını çevreleyen sorunları çözmüyoruz. Şunu unutmayalım: Medeniyet dediğin asfaltla değil, adaletle kurulur. Karnı tok, cebi dolu, hakkı teslim edilmiş bir halkla medeniyet yükselir.

SON SÖZ: Türkiye, doğru ellerde hâlâ dünyayı doyuracak kadar bereketli bir ülke. Ama önce sofrayı doğru kurmayı öğrenmemiz lazım. Yoksa, bu hızla gidersek sofradaki son lokmayı da kredi kartına taksit yaparak yeriz.

Ne zaman adam oluruz?

Şehir için doğalgazlı otobüs alıp fırınlarda meşe odunu yakmayı bıraktığımızda yani tutarlı olduğumuzda oluruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ömer Sunar Arşivi

MERAM

23 Ekim 2024 Çarşamba 16:21

NAZAR

24 Haziran 2024 Pazartesi 14:24