“Hayal neye yarar, düş neye yarar”

Bu köşeden seslenmeyeli epey zaman oldu. Ne dersiniz, tekrar başlayalım mı yazılara?

Şu an yazarken sesinizi duymuyorum ama yazı yayınlandıktan sonra cevapları alırım muhtemelen.

Konya’da gündemin nabzını tutmaya çalışan bizler, yavaş yavaş seçim haberlerine odaklanmaya başladık. Fakat bunun haricinde, günlük hayata dair gündemlerimiz daha fazla.

Birincisi yatak döşek yatıran salgın hastalıklar. Hastalıklar diyorum, çünkü bir tane değil, ortalıkta on çeşit virüs geziyor. Aciller dolu, poliklinikler kuyruk. İyileşir gibi olurken tekrar kötüleşen tablolar, hangi ilacı içseniz geçmeyen ağrılar, takır takır öksürük, pilot gibi gezdiren ateş…

Allah herkese şifa versin. Eskilerin sözüdür “Kar yağarsa mikroplar kırılır”, fakat Ocak ayı biterken Konya merkezde bir gram kar göremedik. Belki bu gece yağar…

Belki diyorum, çünkü farkettiyseniz, Meteoroloji tahminleri pek tutmuyor. Sebebini şöyle söyleyeyim, hava akımlarının çeşitliliği ve karmaşıklığı meteorolojinin tahminleri doğru tutturmasına olumsuz etki yapıyor. Geçenlerde “Konya’ya kar yağacak, kar kalınlığı 10 metre olacak” diye bir haber okudum, arkadaşlar bence yazmayalım çünkü Konya için tahminler tutmuyor.

Konya karasal iklimde olduğu için, kar yağınca da o kadar yumuşak bir hava olmuyor, ayazlarımız meşhur. Bu şehrin havası sert, peki insanı da sert diyelim mi?

Bana kalırsa, demeyelim…

Bir uzay hadisesi var, ilk Türk astronotumuz uzayda. Sosyal medya ilk günden beri yıkılıyor. Fakat eğlenceli bir milletiz, vesselam. Alper Gezeravcı kapsüle girdiğinden beri binlerce içerik üretildi, hala da devam ediyor.

Kimi harcanan paraya isyan ediyor, kimi heyecanlanıyor, kimi işi tamamen dalgaya vuruyor.

Sevgili okuyucularım, kıymetlilerim;

Türkiye’nin uzayda söz sahibi olabilmesi için yerli ve milli unsurlara ihtiyaç var. Bir uzay üssü, bir uzay aracı gibi… Şimdilik sadece Alper Bey yerli. Keşke kendi imkanlarımız kendi teknolojilerimizle bir şeyler yapabilsek. Neden olmasın?

“Parası cebimizden çıkacak” derseniz, siz de haklısınız.

İşte “Sevenin gönlünde umut olmasa, hayal neye yarar, düş neye yarar.” O meşhur şarkı sözü, adeta bizim için yazılmış.

Hatta, emeklilerimizi de işin içine katarsak,

Cebinde para olmasa, diyerek sözü devam ettirebilirsiniz.

Zira, ev kiralarının, temel gıda ihtiyaçlarının, elektriğin, doğal gazın ve yaşamak için gerekli olan pek çok şeyin pahalılığını düşününce, yapılan maaş zamları da bir şey ifade etmiyor.

Ben işçi çocuğuyum, çocukluğumda işçi maaşıyla soframız yine de çeşit çeşit olurdu. Ama şimdi fark var, alım gücü çok düşük. Ayrıca fırsatçıları , stokçuları da işin içine katarsak, “Ne yiyip ne içeceğiz” durumuna geliyoruz.

Bu kısım önemli. Marketler maşallah, 3’er 5’er sürekli etikete ekliyorlar. “Sen napan ?” diye soran varsa da, denetleyen varsa da hiçbir değişiklik olmuyor.

50 liraya kış armudu, 45 liraya ıspanak gördüğümden beri, benim de mental sağlığımın pek iyi olduğu söylenemez.

“Ağalar sürekli bizle eyleniiii”

Ondan sonra da “Bol bol meyve, C vitamini tüketin”, “Kemik suyu için”, “Proteini eksik etmeyin”…

Bağışıklık sistemi çökünce de, “Age bi vitaminli serum tak”.

Acil servislerde bu ara en çok talep edilen vitaminli serum diye tabir edilen serumlar. Yalnız o kadar da faydalı şeyler değil. Ankara Etlik Şehir Hastanesi Koordinatör Başhekim Yardımcısı, Acil Tıp Kliniği Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz, diyor ki Hastalar acil servislere en çok ağrı kesici, ateş düşürücü, içerisine vitamin eklenmiş serum takılması talebiyle başvuruyor. Ancak serum 'tuzlu su' diyebileceğimiz bir sıvı, tedavi edici etkisi yok. Vitaminlerin damardan uygulanmasının ciddi alerjik reaksiyonlara yol açma riski de var”

Hadi buyurun.

Oldu,

Artık ben daha da bir şey yazmayayım.

Tekrar görüşmek üzere.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ebru Mut Arşivi