Konya… Malum, Anadolu’nun tahıl ambarı. Hani şu “Türkiye’yi doyuran şehir” diye ballandıra ballandıra anlatılan yer. Ama gelin görün ki, Konya şu an kendini aç bırakmak için elinden geleni yapıyor! Evet evet, yanlış okumadınız. Bir şehir düşünün, su rezervleri tükenmek üzere, yer altı suları neredeyse kuyunun dibini görmüş, kuraklık kapıda… Ama ne yapıyorlar? Şeker pancarı ve mısır ekmeye devam ediyorlar!
Şimdi diyebilirsiniz ki “Ee, çiftçi de ne yapsın? Ekecek bir şey bulması lazım.” Haklısınız, ama işin komik yanı şu: Şeker pancarı ve mısır, Konya’nın sahip olmadığı bir şeye, yani suya bağımlı. O kadar bağımlı ki, Konya Ovası’ndaki suyu içtikçe içiyor, yer altı sularını sömürdükçe sömürüyor. Sonra ne oluyor? Obruklar açılıyor, tarlalar çöküyor, suya ulaşmak için kuyular daha derine kazılıyor. Yani Konya, kendi bacağını sıkıyor, hem de pompalı tüfekle!
Hatırlayın, Konya’nın eski günlerini… Arpa, buğday, mercimek, nohut! Bunlar bu toprağın efendisiydi. Az suyla yetinen, kuraklığa dayanıklı mahsullerdi. Ama ne oldu? “Sulu tarım” modası geldi, devlet destekleri de arkasına takıldı. Sonuç? Konya’nın can damarı kesildi.
Şimdi rakamlara bakalım. 1 kilo şeker pancarı üretmek için 1500 litre su harcıyorsunuz. 1 kilo mısır? O da 700-1000 litre arası. Şimdi düşünün, Konya’nın su rezervleri zaten azalmış, yer altı suları 50 yıl öncesine göre metrelerce aşağı inmiş, ama hâlâ bu ürünler ekiliyor. Niye? Çünkü kısa vadede para kazandırıyor. Ama uzun vadede? Konya’yı çölleştiriyor.
İşin trajikomik yanı ne biliyor musunuz? Küresel ısınma dedikleri şey, Konya Ovası’nı teğet geçmiyor, direkt hedef alıyor. Ortalama sıcaklık her yıl biraz daha artıyor, yağışlar azalıyor. Yani bu gidişle, yakında Konya’ya “Anadolu’nun Tahıl Ambarı” değil, “Anadolu’nun Çölü” diyeceğiz.
Peki çözüm?
1. Su tüketimi düşük tarıma geçilmeli. Arpa, buğday, mercimek, nohut gibi kuraklığa dayanıklı ürünlere geri dönülmeli.
2. Damlama sulama sistemleri zorunlu olmalı. Hâlâ salma sulamayla tarlalar gölet gibi sulanıyor, vahşi sulamayla su harcanıyor.
3. Yeraltı suyu kullanımına sıkı denetim getirilmeli. Adam kafasına göre kuyu açıyor, su çekiyor, kimse hesap sormuyor.
Yoksa ne olacak? Çok yakında Konya Ovası’nda tarla değil, çölümsü araziler göreceğiz. Üstelik bu sadece çiftçiyi değil, şehri de vuracak. Çünkü su yoksa tarım yok, tarım yoksa ekonomi yok, ekonomi yoksa insanlar göç eder. Göç edince? Konya’nın tarihiyle, kültürüyle, ekonomisiyle bitik bir şehir haline gelmesi an meselesi olur.
Sonuç?
Eğer Konya kendini aç bırakmak istemiyorsa, bu düzeni değiştirmesi şart. Yoksa obruklara düşen sadece tarlalar olmayacak, Konya’nın geleceği olacak.
Türkiye’de tarım politikaları yıllardır tartışma konusu. Tarım ülkesi olarak bilinen Türkiye, yanlış politikalar yüzünden tarımda ithalatçı hale gelmiş durumda. İşte Türkiye Cumhuriyeti devletinin uyguladığı ve birçok kişi tarafından saçma bulunan tarım politikalarından bazıları:
1. Stratejik Ürünleri İthal Etmek (Kendi Çiftçisini Batırmak)
Eskiden dünya liderlerinden olduğumuz tarım ürünlerini ithal eder hale geldik. Örneğin:
• Buğday ithal ediyoruz (Dünyanın en büyük buğday ithalatçılarından biriyiz!)
• Ayçiçek yağı için Rusya’ya bağımlıyız.
• Mısır, arpa, mercimek bile ithal ediliyor.
• Şeker pancarı üretimi azalırken, şeker ithalatı arttı.
Devlet, çiftçiye yeterli destek vermek yerine ithalata yönelerek yerli üreticiyi batırıyor. Ucuz ithal ürünler piyasaya girince, çiftçi rekabet edemiyor ve üretimden çekiliyor.
2. Destekler ve Hibeler Plansız Veriliyor (Parayı Verip Unutmak)
Çiftçiye destek vermek güzel ama desteklerin nasıl verildiği önemli.
• Ne ekileceği planlanmıyor, herkes kafasına göre ekiyor. Sonuç? Bir yıl herkes soğan ekiyor, fiyatlar çöküyor. Ertesi yıl kimse ekmiyor, soğan fiyatları uçuyor.
• Destekler zamanında verilmiyor, çiftçi borç batağına giriyor.
• Kimseye hesap sorulmuyor. Destekleri alan, üretime devam etmek yerine parayı başka işlere yatırıyor.
Sonuç? Hangi üründen ne kadar üreteceğimiz belli değil, fiyatlar sürekli oynuyor ve ithalat bağımlılığı artıyor.
3. Tarım Arazilerinin Yok Edilmesi (Toprağı Betona Gömüyoruz!)
• Verimli tarım arazileri imara açılıyor. (Konya Ovası’nda bile sanayi bölgeleri kuruluyor!)
• Zeytinlikler maden sahasına çevriliyor.
• Sulak alanlar kurutulup tarım dışı bırakılıyor.
Türkiye’de her yıl binlerce dönüm tarım arazisi ya sanayiye, ya inşaata, ya da otoyollara kurban ediliyor. Tarım alanları azalınca, üretim düşüyor, ithalat artıyor.
4. Tohum Politikaları (Kendi Tohumunu Kullanamayan Çiftçi!)
• Yerli tohum yasaklandı, çiftçi her yıl tohum almak zorunda kaldı.
• Monsanto, Bayer gibi yabancı şirketlerin hibrit tohumlarına bağımlı hale geldik.
• Eski Anadolu tohumları yok oluyor, topraklarımız küresel tarım devlerinin kontrolüne giriyor.
Sonuç? Çiftçi her yıl yeni tohum almak zorunda, çünkü hibrit tohumlar bir kere ekildikten sonra tekrar kullanılamıyor. Yani Türkiye’nin tohumda dışa bağımlılığı arttı.
5. Su Kaynaklarını Bitiren Tarım Politikaları (Konya Modeli Felaket!)
Türkiye’de vahşi sulama hâlâ yaygın. En fazla su tüketen ürünler devlet teşvikiyle ekiliyor:
• Şeker pancarı (1 kg için 1500 litre su harcanıyor)
• Mısır (700-1000 litre su gerektiriyor)
• Pirinç (Çeltik tarlaları suyu yutuyor!)
Ama bu ürünler su fakiri olan Konya, İç Anadolu gibi bölgelerde üretiliyor. Sonuç? Yeraltı suları tükeniyor, obruklar açılıyor, göller kuruyor.
Bu politikalar yüzünden Türkiye hızla çölleşiyor ama hâlâ su tüketimi düşük ürünlere geçiş teşvik edilmiyor.
6. Mazot ve Gübre Fiyatlarının Kontrolsüz Artışı (Çiftçi Mazot Alamıyor!)
Mazot fiyatları uçtu, gübreye yılda %300 zam geldi. Ama çiftçiye verilen destek aynı hızla artmadı. Çiftçi ne yaptı?
• Mazot pahalı diye tarlasını ekmekten vazgeçti.
• Gübre fiyatları yüzünden verimi düşürdü.
Sonuç? Gıda üretimi düştü, fiyatlar fırladı. Ama devlet hâlâ çiftçiye yeterli mazot ve gübre desteği vermiyor.
7. Tarım Kooperatiflerinin Güçsüzlüğü (Çiftçi Tek Başına Bırakılıyor)
Dünyada tarım kooperatifler üzerinden yürütülüyor. Ama Türkiye’de?
• Kooperatifler zayıf ve etkisiz.
• Çiftçi tüccarın insafına kalıyor.
• Ürününü değerinde satamıyor.
Çiftçi güçlü bir kooperatif altında olsaydı, pazarlık gücü artardı, tüccarın eline bakmazdı. Ama devlet kooperatifleri güçlendirmek yerine ithalat yapmayı tercih ediyor.
8. Plansız Tarım Eğitimi (Çiftçi Eğitilmiyor, Kendi Haline Bırakılıyor)
Bugün Türkiye’de tarım yapanların çoğu eski usul yöntemlerle üretim yapıyor. Modern tarım teknikleri, su tasarrufu, toprak analizi gibi konularda çiftçiye eğitim verilmiyor.
• Yanlış sulama ile su israfı yapılıyor.
• Yanlış gübreleme ile toprak verimsizleşiyor.
• Verimi artıracak teknolojiler kullanılmıyor.
Eğitim verilseydi, verim artar, su ve kaynaklar daha iyi korunurdu. Ama devlet bu konuda da ciddi bir çalışma yapmıyor.
SONUÇ
Türkiye’nin tarım politikaları, plansız, günü kurtarmaya yönelik ve çiftçiyi desteklemekten uzak.
• Stratejik ürünlerde ithalata bağımlıyız.
• Mazot, gübre, su gibi temel girdiler pahalı.
• Tarım arazileri hızla yok ediliyor.
• Yerli tohum yerine yabancı şirketlerin hibrit tohumları teşvik ediliyor.
Bu gidişle ne olur? Türkiye tarım ülkesi olmaktan çıkar, tamamen dışa bağımlı hale gelir.
Peki çözüm?
• Planlı üretim politikası (Hangi ürün ne kadar üretilecek, bilimsel olarak belirlenmeli)
• Mazot ve gübre desteği artırılmalı.
• Su tasarruflu tarıma geçilmeli.
• Yerli tohum üretimi teşvik edilmeli.
• Kooperatifler güçlendirilerek çiftçi desteklenmeli.
Yoksa? Paramız olsa bile yiyecek bulamayacağımız bir ülkeye dönüşmemiz an meselesi.
Ne zaman adam oluruz?
Konuştuklarımız ve yaptıklarımız birbirine uyduğunda tutarlı olduğunda oluruz!